Aşkın Saçmalığı

İlişkinin ilk safhalarının, özellikle fantezi ve potansiyelin cazibesinden büyülenmeye bunca meraklı çağımızda daima heyecan verici olması sorunu geliyor. Hatta ilk safhalar öyle farklı oluyorlar ki farklı adları hak ediyorlar. Başlangıca çılgınca tutulma, sonrasına aşk demek daha isabetli olacaktır ve buradaki kilit mesele, herkesin aşkı aradığını iddia ederken aslında sadece çılgınca tutulmayı aramasıdır.

Şaşırtıcı değil: sözde aşk hikâyelerinin neredeyse tümü aslında karasevda hikâyeleridir. Olgun, mutlu aşkı anlatan bir roman ya da film var mı? Herkes böyle bir mutluluğu istediğini söylüyor ama hiç kimse buna dair yazılmış bir romanı okumak veya çekilmiş bir filmi izlemek istemiyor.

Batılı romantik aşk kavrayışı esasında çoğunlukla “birlikte yaşamanın imkânsızlığı” üzerine kurulmuştur. Dante, Beatrice’le doğru dürüst karşılaşmamıştır bile. Abelard çarçabuk hadım edilmiş, böylece Heloise’la birlikte yaşama derdinden kurtulmuştur. Aynı şekilde, haince katledilen Tristan, Isolde’la hiç ev aramaya çıkmamıştır. Gezgin ozanların kibar sevgileri erişilemez, evli hanımlara ayrılmıştır: Vuslat ne, sevdiklerine dokunamazlar bile. Romeo ile Juliet birlikte geçirdikleri tek geceden sonra ölürler (tek gecelik coşku olgusu Tristan ve Isolde’dan yakın dönem filmi Soğuk Dağ’a kadar çeşitli karasevda öykülerinin gözdesidir). Genç Werther, elbette başka bir adamla nişanlı Charlotte’a tutulur ve karman çorman her türlü gelişmeden kendisini vurarak sıyrılır. Stendhal’in klasik karasevda analizi Aşk Üzerine, Mathilda Dembowski adlı bir kadına duyulan karşılıksız kalmış arzunun ürünüdür.

Stendhal âşık olmayı, sevgilinin kristalleştirilme süreci diye tarif etmişti. Aşk, tıpkı terk edilmiş bir tuz madenine atılan bir dalın “ışıldayan elmaslarla” kaplanmasındaki gibi, “olan her şeyden sevgilinin kusursuzluğunun yeni kanıtlarını çeker, toplardı.” Başka bir deyişle âşık, gerçek kişiyle pek ilgisi bulunmayan bir fantezi yaratıyor ve bu tümüyle kişisel yaratıma sevdalanıyordu: “Aşkta insan sadece kendisi için yarattığı yanılsamayı yaşar.” Yani aşk aslında kendine-aşktır; narsisizmin bir türüdür. Ve aşk en fazla beklentide coşar. Stendhal’in belirttiği gibi, gerçek sevgiliyle tanışmak gereksiz bir sıkıntıya bile yol açabilir. Ayrıca dünya küçülür, sevgili büyür ve ikisi, diğer her şeyi karartan, ezici bir imgede birleşir. Yani karasevda veya çılgıncasına sevme aslında sorumluğu kabul etmenin değil, sorumluluktan kaçmanın bir yoludur. 

Michael Foley